Yakın ve samimi ilişkiler, bireyin hem kişilik hem de sosyal gelişimi açısından büyük önem taşır. Sağlıklı kişiliğin temel özelliklerinden biri, bireyin çevresindekilerle güvenli bağlar kurabilmesidir. John Bowlby’nin bağlanma teorisi, başlangıçta çocuk ve bakım veren arasındaki bağı açıklamak için geliştirilmiş olsa da, bağlanmanın yaşam boyu sürdüğünü ve bireyin ilişkilerinde önemli bir unsur olduğunu savunur. Tüm bu yönleriyle, bağlanma kuramı romantik ilişkileri anlamada kritik bir rol oynamaktadır.
Araştırmalar, bireylerin yaşam kalitesiyle ilişkili faktörleri incelerken, romantik ilişkiler üzerinde etkileşimin ve bağlanma tarzlarının önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Romantik ilişkiler üzerinde bağlanma stillerinin eşler arasındaki uyumu ve genel mutluluğu büyük ölçüde etkilediğine dair güçlü kanıtlar bulunmaktadır.
Bağlanma Stilleri
Bağlanma, zaman ve mekân boyunca bir kişiyi diğerine bağlayan derin ve kalıcı bir duygusal bağdır. Bağlanma, karşılıklı olmak zorunda değildir. Bir kişi karşılıksız olsa da başka bir bireye bağlanabilir. İnsanlar arasındaki duygusal bağ, bağlanma yeteneklerine ve bağlanma tarzına bağlıdır. Hayatımızdaki insanlarla (eşler, çocuklar, kardeşler, arkadaşlar ve hatta kendimiz, ebeveynlerimiz) sahip olduğumuz bağ, yaşamın ilk yıllarında oluşturduğumuz bağ ile genellikle bakıcılarımız (genellikle ebeveynlerimiz) ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. Benzer şekilde yetişkinler olarak ilişkilerimizde yaşadığımız zorluklar, erken dönemlerdeki bağlanma süreçleriyle gelişen meydan okuma kalıplarıyla şekillenir.
Yetişkinlikte ise bağlanma stilleri, romantik ilişkilerde bağlanma kalıplarını tanımlamak için kullanılır.
Bowlby, çocukluktaki erken deneyimlerin, daha sonraki yaşamdaki gelişimi ve davranışı etkilemede önemli olduğu psikanalitik görüşünü paylaştı. Erken bağlanma stillerimiz çocuklukta bebek / bakıcı ilişkisi ile oluşturulmaktadır.
Buna ek olarak, Bowlby ekin evrimsel bir bileşen olduğuna inanıyordu; ona göre bağlanma hayatta kalmak için bireylere yardımcı olan kaynaklardan biriydi. Belirli kişilere güçlü duygusal bağlar kurma eğilimi, insan doğasının temel bir bileşenidir. Bowlby, bağlanmanın ayırt edici dört özelliği olduğuna inanıyordu:
- Yakınlık Bakımı: Bağlı olduğumuz kişilerin yanında olma arzusu.
- Güvenli Liman: Bir korku veya tehdit karşısında konfor ve güvenlik için anneye dönüş.
- Güvenli Taban: Bebeğin etrafındaki çevreyi keşfedebileceği bir güvenlik temeli olarak işlev görür.
- Ayırma Tehlikesi: Bağlanma figürünün yokluğunda ortaya çıkan endişe.
Bowlby ayrıca bağlanma teorisi hakkında üç önemli öneride bulundu:
- Birincisi; ilk bakıcılarının etrafında olduğundan emin olarak büyüyen çocukların, bu tür bir güven olmadan yetiştirilenlere göre, korku yaşama ihtimallerinin daha düşük olduğunu belirtti.
- İkincisi; bu güvenin kritik bir gelişim döneminde, bebeklik, çocukluk ve ergenlik yıllarında şekillendiğine inanıyordu. Bu dönemde oluşan beklentiler, kişinin yaşamının geri kalanında nispeten değişmeden kalma eğilimindedir.
- Üçüncüsü; oluşan bu beklentilerin doğrudan deneyime bağlı olduğunu belirtti. Başka bir deyişle, çocuklar bakım verenin ihtiyaçlarına cevap vereceği beklentilerini geliştirmektedir, çünkü deneyimleri bakımından bakım veren geçmişte duyarlı olmuştur.
Güvenli Bağlanma: Güvenli bir şekilde bağlı yetişkinler, ilişkilerinde daha tatmin olma eğilimindedir. Güvenli bir bağlanma olan çocuklar, ebeveynlerini dışarı çıkabilecekleri ve dünyayı bağımsız olarak keşfedebilecekleri güvenli bir üs olarak görürler. Güvenli bir yetişkinin romantik partnerleri ile benzer bir ilişkisi vardır, kendilerini güvende ve bağlı hissederken, kendilerinin ve eşlerinin serbestçe hareket etmesine izin verir.
Endişeli Bağlanma: Güvenli bir şekilde bağlı çiftlerin aksine, endişeli bir eki olan insanlar, bir fantezi bağı oluşturmak için umutsuz olma eğilimindedir. Gerçek aşkı hissetmek ya da eşlerine güven duymak yerine, genellikle duygusal açlık hissederler. Sık sık onları kurtarmak veya tamamlamak için eşlerini ararlar. Eşlerine yapışarak bir güvenlik ve güvenlik hissi arasalar da, eşlerini uzağa iten eylemlerde bulunurlar.
Kaçıngan Bağlanma: Kaçıngan bağlanan insanlar kendilerini duygusal olarak eşlerinden uzak tutma eğilimindedirler. Ebeveynlik rolünü üstlenerek, izolasyon arayabilir ve “sahte bağımsız” hissedebilirler. Genellikle kendilerine odaklandıkları gibi ortaya çıkarlar ve konforlarına aşırı düşkün olabilirler.
Saplantılı bağlanma: Saplantılı bağlanma stiline sahip bireyler yakın ilişkilerde daha az esnek olma eğilimindedirler. İletişimde esnekliğin eksik olması, benlik saygısının düşük olmasının bir sonucudur. Saplantılı bağlılığı olan bireyler, benlik saygısını artırmaya yönelik ilişkiler arar ve onaylanma gereksinimlerini yerine getirmek üzere seçtikleri partnerlerine aşırı derecede bağımlı hale gelirler. Bu nedenle, saplantılı bağlanma modeli olan yalnız bireyler sık sık kendilerini sevilmez ve değersiz hissederler. Saplantılı bağlanan bireyler, samimi bir ilişki kurdukları zaman, samimiyeti sürdürme ve ilişkinin güvenliğini kaybetmeme çabasıyla aşırı derecede bağımlı davranırlar. Bu nedenle iletişim, genellikle bireyin bağlantının korunmasını sağlama çabası için yüksek düzeyde katılım ve aşırı istekli davranması üzerine kurulmuştur.
Önemli araştırmalar, yakın ilişkiler ve evliliğe uygulanan bağlanma teorisinin ilkeleriyle tutarlı sonuçlar doğurmuştur. Örneğin, boşanmış aileden gelen çocuklar ya da çatışmalı bir evliliği olan ebeveynlere sahip bireyler, daha az güvenli bağlanma tarzlarına sahip olmaya eğilimlidirler. Daha az güvenli bağlanma biçimleri kişinin kendi evliliğini etkilemekte ve ilişkide sorunlarla ilişkilendirilmektedir.
Romantik ilişkinin temel taşı iletişimdir. Çiftin iletişimde sorun yaşaması, ilişkiden memnunluk derecesini azaltmaktadır. Bu sorunlar ilişkiyi zedeleyerek her iki tarafın da stresli olmasına neden olarak işlevlerini yerine getirmelerini engellemektedir. Sağlıklı ilişki çiftlerin karşılıklı güven, saygı, özveriyi ve daha şefkatli davranmalarını gerektirmektedir. Sağlıklı ilişkide bireyler kendilerini daha mutlu ve özgüvenli hissetmekte, sorunları çözme konusunda daha yaratıcı ve başarılı olmaktadırlar. İletişimi sağlıklı ve olumlu kuran çiftlerin depresyon oranlarının da düşük olduğu saptanmıştır.
Pek çok çalışma, bağlanma stilleri ve ilişki dinamikleri arasındaki benzer ilişkileri de tanımlamıştır. Bu da dolaylı olarak evlilik ve evlilikle ilgili görüşleri etkilemektedir.
Çoğu evliliğin, pek çok romantik ilişkinin, birçok arkadaş kardeş ilişkisinin bağlanma ilişkisi sayılabilir. Hatta çatışmalarla dolu evliliklerde bile her eşin diğerine olan bağlanması oldukça güçlü olabilir ve bu bağlanma çocuk yetiştirme, çalışma yaşantısı, sosyal faaliyetlere katılma gibi “keşif” davranışları için “güvenli üs” işlevi görebilir. Eşler tıpkı kaygılı/kararsız bağlanan çocuklar gibi, birbirleriyle olan çatışmadan ve evlilikte yaşadıkları kaygıdan bir “güven” duygusu çıkartıyor olabilirler. Ülkemizde ve yurtdışında yapılan araştırmaların çoğu, güvenli bağlanma ile evlilik doyumu arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki olduğunu, güvensiz bağlanma stilleri ile evlilik doyumu arasında ise anlamlı ve olumsuz bir ilişki olduğunu göstermektedir. Çok sayıda çalışmada, bir bireyin kendi bildirdiği bağlanma stili ile romantik ilişkilerdeki davranışı arasında bir ilişki bulunmuştur. Hem bağlanma kaygısı hem kaçınma, çeşitli olumsuz romantik ilişki davranışlarıyla ilişkilendirilmiştir. Örneğin bağlanma kaygılı bireyler, romantik ortaklarla etkileşimlerde daha düşük bir zevk düzeyi ve bu etkileşimlerde daha az yakınlık arayışı göstermektedir. Bağlanma endişeli bireylerin de bir partnerle olan anlaşmazlıkları sırasında iletişim problemleri yaşadıkları ve daha az başarılı tartışma taktikleri kullandıkları bulunmuştur. Romantik partnerlerle olan etkileşimlerinde, bağlanmadan kaçınma konusunda yüksek olan bireyler daha az göz teması kurmuş, genel olarak daha az hoşnutluk sergilemiş ve romantik partnerlerine daha az ilgi ve özen göstermişlerdir. Ek olarak bağlanma önleyici bireyler daha düşük düzeyde pozitif davranış göstermiştir (örneğin gülmek, gülümsemek, fiziksel temas, göz teması). Benzer şekilde kendilerini karşılıklı olarak bağlanmadan kaçınma konusunda daha yüksek düzeyde değerlendiren çiftler, daha az anlamlı olmayan sözsüz davranışlar sergilemişlerdir. Tüm bu yönleriyle kararlı ve kaliteli bir ilişki geliştirmek için bireyin kendi kişisel gelişimi üzerine odaklanması ve mümkünse, ilişki kurmak için güvenli bağlanma stiline sahip bir eş seçimine önem vermesi gerekir.
Sağlıklı Bir İlişki İçin Bağlanma Bilincini Geliştirmek
Bağlanma stilimizi anlamak ve sağlıklı ilişki dinamikleri oluşturmak mümkündür. Bunun için şunlar yapılabilir:
- Öz farkındalık geliştirmek: Kendi bağlanma stilimizi anlamak, ilişkilerde nasıl tepki verdiğimizi fark etmemizi sağlar.
- İletişim becerilerini geliştirmek: Partnerle açık ve dürüst iletişim kurmak, güvenli bağlanmayı teşvik edebilir.
- Gerektiğinde profesyonel destek almak: Terapistler ve uzmanlar, bağlanma stilleriyle ilgili bilinçlenmeye ve daha sağlıklı ilişkiler kurmaya yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, bağlanma stilleri, romantik ilişkilerimizi şekillendiren önemli faktörler arasındadır. Ancak bu, değişmez bir kader değildir. Bilinçli çaba ve kişisel gelişimle, daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurmak mümkündür.